Abhaz halkının Gürcistan zulmüne karşı verdiği ulusal kurtuluş savaşının katılımcısı, Devlet Dırmit Gulia Ödülü sahibi ilk kadın heykeltıraş olan olağanüstü Abhaz kadını Marina Eşba yaşasa idi 20 Temmuz tarihinde 95. yaşını kutlayacaktı.

Said Barganciya

Önemli detayları kaçırmamak, kahramanımızın değerini gerektiği gibi göstermek, hayatındaki zaferleri ve yenilgileri anlatmak - seçkin bir kişiliği anlatacak olan yazarımızın başlıca görevleri arasında. Ancak tüm bunları tam anlamıyla aktarabilmek mümkün mü? Tabi ki, bir insanın gerçekleşmiş ve gerçekleşmemiş hayallerini, endişelerini, tüm deneyimlerini, uyumadan önce düşüncelerini, onu gülümseten ya da tam tersi endişelendiren şeyleri %100 oranda aktarmak imkânsız. Böylesine önemli insanları kelimelere sığdırmak çok zor, her zaman bir şeyler yetersiz ve atlanmış gibi geliyor. İlk kadın heykeltıraş - Marina Eşba’yı anlatırken de tıpkı bu hislere kapılıyorsunuz. Yaşam öyküsü Abhazya tarihinde sonsuza dek - parlak, yetenekli ve güçlü bir ruhun yolu olarak kalacaktır.

Tanınmış bir aile

Marina 20 Temmuz 1924'te, Abhazya'nın müthiş devrimcisi, bağımsızlığının savaşçısı Efrem Eşba'nın ailesinde doğdu. O yıllarda Efrem Eşba eşi Maria Şigrovskaya ile birlikte Londra’da yaşıyordu. Eşba Sovyet Rusya’sının ticaret temsilciliğinde çalışıyordu. Fakat Marina’nın doğumundan sonra İngiltere’de Sovyet temsilcilerini takibin başlaması ile burayı terk etmek zorunda kaldılar.

Buradan Moskova’ya taşındılar. 1926 yılında burada bir kız bebekleri daha – Liza dünyaya geldi. Marina ve Liza kardeşler küçüklüklerinde kurdukları sıkı bağları hayatları boyunca sürdürdüler.

On yıl sonra 1936 yılında, Eşba ailesinden koparılmış, hanımlar tek başlarına kalmıştı. Efrem Eşba Kolıym’a sürgüne gönderilmiş ve bundan üç yıl sonra da kurşuna dizilmişti. Marina’nın babasının ölümünün detayları ve mezarı hakkındaki bilgilere ancak bir yıl önce ulaşılabildi. Efrem Eşba sürgüne gönderdikten üç yıl sonra Lubyanka’da öldürüldü. Halk Komiserlerine (Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, İçişleri Bakanlığı Halk Komiserleri - 1917—1930 ve 1937—1946 ılları Suçla mücadele ve kamu düzeni sağlamak için merkezi hükümet organı) ait kapalı arazide Modmoskovya’nın Troitskiy (bugün –yeni Moskova) bölgesinde gömülü.

Babası götürüldüğünde Marina henüz 12 yaşındadır. Sonraki tüm yıllar boyunca, kendisi için en değerli olan insan babası hakkında herhangi bir bilgi edinebilmek için en küçük ipuçlarına bile sarılmıştır. Hatta onunla aynı mahzenlere kapatılan insanları bile bulmuştur. Ancak çok uzun yıllar sonra artık yaşamadığını anlamış fakat detayları bir türlü öğrenememiştir.

Marina, Olga ve «Olika»

Kısa bir zaman önce, bu yılın Haziran ayında, Marina Eşba ile ilgili bir kitap yayınlandı - «Yetenek ve Kadınlık: zamanın prizmasında Marina Eşba». Kitabın yazarı, sanat bilimcisi Olga Voytsehovskaya-Brendel – Marina'nın akrabalarının ve yakınlarının anılarını toplamaya çalışmış ve kendine ait olanları da paylaşmıştır.

Olga ile bağlantıya geçtiğimizde, ilk olarak röportajımızın evinde yapılmasını önerdi, çünkü Marina Eşba bu eve sıklıkla misafir olurdu. “Buraya gelmeyi çok severdi, uzun süreler burada kalır düşüncelere dalardı” diyerek gülümsüyor, evinin balkonunda dikilerek Olga.

Bu mütevazı ev – aynı zamanda deniz kenarındaki bir köşede hayali kurulan o evin birebir canlısıdır: çiçekli bahçesi, güçlü dalları yayılan ağaçlar, denizden gelen dalgaların sesi ve iki adım ötedeki deniz, yeşillere bürünmüş balkon - uzak geçmiş yıllardan gelen o ünlü balkon. Burası Marina Eşba için özel bir köşeydi – burada yakın arkadaşı olan Olga’nın annesi (annesinin adı da Olga idi) ile sırlarını paylaşır, koyu muhabbetlerini yapar, yazın kızgın sıcağından korunurlardı. Geçtiğimiz yüzyılın 60’larında küçük Olga kendisini annesi gibi seven

Marina Efrem-pha’nın tarafından “Olika” diye çağrılıyordu. Marina ile ilk karşılaştıklarında Olga henüz 5 yaşlarındadır. Annesinin arkadaşı, yakın aile dostu olmasından doğan hakla kendisine tavsiyeler verir, bazen de çocukça şımarıklıkları için kızabilirmiş, fakat bunların hepsini “doğal entelektüelliği” çerçevesinde yaparmış.

Olga, “Marina’yı ikinci annem gibi görürdüm. Hemen her gün görüşürdük. Çok güçlü bir kadındı. O nasıl istiyorsa öyle olmalıydı, aksi asla olamazdı”, diye anlatıyor.

Olga Voytsehovskaya-Brendel, “Neredeyse Marina’nın vefatından hemen sonra sokakta Mira Konstantin-pha ile karşılaştık. Kendisiyle aramızda uzun bir konuşma geçti, Marina Efrem-pha’nın kaybının Abhazya için yeri doldurulamaz bir kayıp olduğu da dahil bir çok konuya değindik. Bu konuşma sırasında bana onu bu kadar yakından tanımanın benim kadar kimseye kısmet olmadığını söyleyerek, kitabı yazmam konusunda beni ikna etmişti. Mira Konstantin-pha’nın bu sözlerinin içime işlediğini saklayamayacağım”, diyor.

Ona göre, işi kolay değildi – bu kadar büyük çapta bir kadının imajını kağıda dökmek, bütün yıllar boyunca onun yanında olan insanın hatıralarını hatırlamak.

Olga, “Tam olarak nereden başlayacağıma dair bir fikrim yoktu. Bir şeyler yazıp kenara kaldırıyor sonra tekrar okuyor değişiklikler yapıyordum. Bazen kendime kızıyor sayfaları yırtarak küçük parçalara ayırıyordum, daha sonra sakinleşip tekrar bir araya getiriyordum”, diye anlatmaya devam ediyor.

Bu zor, bazen de acı verici süreç, meyvesini sonunda yalnızca yayınlanmış bir kitap olarak değil, aynı zamanda yazarın kendi adına paha biçilemez sonuçlar çıkarması şeklinde verdi.

Marina Efrem-pha’yı yakından tanıyan Olga onunla ilgili anılarımı parça-parça topladığı kitabında şöyle yazıyor: “Bir kez daha emin oldum ki, insanlar, onu insan ve sanatı ayrılamaz bir kavram olarak kabul eden bir zat olarak görüyorlardı”.

Olga Voytsehovskaya-Brendel Marina’nın hatırasını özenle koruyor. Evde gezinirken bir yandan detayları ve önemli “ufak şeyleri” hatırlamaya devam ediyor. “Bu masanın etrafında genelde birlikte toplanırdık… Şurada bahçede vakit geçirmeyi severdik, özellikle sıcak günlerde… Marina denizi izlemeyi çok severdi…”, diye anımsıyor.

İlk Abhaz kadın-heykeltıraş

Marina Eşba'nın kitaptaki biyografisini anlatan Olga Voytsehovskaya-Brendel, gelecekteki heykeltıraşın gençliğinde, sanatçının yolunu bulmasına etki eden kesin bilimlere meyilli olduğunu belirtiyor. Marina, çocukluğundan beri matematiğe karşı büyük yetenekler sergiler ve II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Tiflis Politeknik Enstitüsü'ne girer. Dersleri çok iyi giderken, aniden... Politeknik üniversitesinden ayrılıp Moskova Dekoratif ve Uygulamalı Sanat Enstitüsü'ne girmeye karar verir. Hayattaki gerçek yolunu keşfeden insanlara sıklıkla olan bir durumdur bu. Böylelikle ilk Abhaz kadın-heykeltıraş olmuştur.

Marina heykeltıraşlığın temel bilgilerini Moskova'da, çok ünlü bir usta olan Ekaterina Belaşova'dan öğrenmiştir.

Olga Voytsehovskaya-Brendel Marina’nın bir heykeltıraş olarak oluşum yolunu detaylı bir şekilde inceliyor. Kitapta Eşba’nın ilk ciddi siparişini, 1953 yılında çalışmaya başladığı Georgiy Motovilov’un (Georgiy Motovilov - SSCB Devlet Ödülü sahibi, Moskova Metrosu istasyonlarının tasarımcısı ve Moskova'daki Aleksey Tolstoy anıtının tasarımcısı olarak tanınıyor) atölyesinde aldığı yazıyor.

Voytsehovskaya-Brendel bu çalışma hakkında, “Stüdyodan, Polonya Halk Cumhuriyeti'nin başkenti Varşova'nın merkezindeki Bilim Evi'nin önüne dikilmek üzere bir işçi heykeli yapmaları istendi” diye bilgi veriyor.

Ünlülerin portreleri ve babasının anıtı

Marina hızla kendini yetenekli ve profesyonel bir heykeltıraş olarak ispatlar. Sovyet genelinde düzenlenen yarışmalarda yer alır ve zaferler kazanır.

Eşba, yıldönümü madalyaları da tasarlamıştır: Moskova'nın kuruluşunun 800. yıldönümü ve 26 Bakü komiserinin ölümünün 40. yıldönümü madalyaları. Ayrıca “SSCB Tıp Bilimleri Akademisi Deneysel Patoloji ve Terapi Enstitüsü'nün 50. yılı”, “N.A. Nekrasov’un doğumunun 150.yılı” içinde eskizler hazırlamıştır. 1957'de Brüksel'de gerçekleşen Dünya Sergisinde Sovyetlere ayrılan bölüm için hazırlanan besteci Mussorgskiy'nin portresi de kendisinin ellerinden çıkmıştır. Ayrıca, tiyatro sanatının büyük temsilcileri- Stanislavskiy, Şepkin, Ermolova, SSCB Yüksek Sovyet Milletvekili Vasily Lakoy'u resmetmiş ve sanat eleştirmenleri tarafından büyük beğeni toplamıştır.

1961'de Marina, Gürcistan SSC'sinin Onursal Sanat Emekçisi seçilmiştir. Abhazya sanatının temsilcileri, o dönemde nadiren böyle yüksek unvanlar alırdı. Tabii ki, o dönemde Marina artık Abhazya ASSC'sinin Onursal Sanatçısıydı.

1980'lerin başında, Gudauta'da Büyük Vatanseverlik Savaşında şehit düşen Abhazya sakinleri askerlerin anısına adanmış bir anıt kompleksi açıldı. Marina, bu anıtta mimar Tamara Lakrba ile birlikte çalıştı. Bu kompleksi görünce, Lıhnı köyünün sakinleri köylerinde benzer bir anıt inşa etmek istedi ve para topladılar.

Marina yine kompleksin proje sahibiydi, fakat bu kez arkadaşı Moskovalı heykeltıraş Vera Akimuşkina ile birlikte.

Marina’nın kariyeri çok sayıda önemli ve parlak çalışmalarla doluydu, ancak hayatının en önemli işi, Suhum'un merkezinde bulunan, babası Efrem Eşba'nın anıtıydı. Olga Voytsehovskaya-Brendel, anıtın açılış gününde, Marina'nın uzun süre ağladığını ve kendini durduramadığını hatırlatıyor.

Abhazya Halkı Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, Eşba'nın anıtı tam anlamıyla taranmıştı. Olga'ya göre, bu olaydan sonra Marina, babasının kaderini bilmese de, bunu kaderin bir işareti olarak görmüşve restore etmeyi katiyetle reddetmişti.

Vatana Dönüş

Moskova'ya yerleştikten sonra çok sayıda arkadaş ve profesyonel bağlantıya sahip olan heykeltıraş gene de her zaman vatanını özlemekteydi. Olga Voytsehovskaya-Brendel Marina Eşba'nın Abhazya ve Oçamçira olmadan kendini hayal edemediğini sözlerine ekliyor.

Olga kitabında, “ ‘Sovetskaya Abhazya’ gazetesinin baş muhabiri Tariel Arşba ile tanışır. Moskova'dan ve arkadaşlarından ayrılarak, Tariel'le evlenir ve 1960 yılında Vladimir adını verdikleri bir oğulları dünyaya gelir”, diye yazıyor.

Oğlu, Marina’nın hayatında daima öncelikli isim olarak kalmıştır. Bugün, Vladimir Suhum'da yaşıyor, ancak gazetecilerle iletişim kurmaktan pekte hoşlanmıyor, “arka planda” kalmayı tercih ediyor.

Bununla birlikte, Marina’nın ilk evliliği yürümemiş ve sonlanmıştı. Yıllar sonra Marina ikinci kez evlenir. İkinci eşi ise Nuri Akaba’dır. Evlilikleri çok güzel giden çift Nuri’nin ölümü onları ayırana kadar hayatlarını hiç ayrılmadan geçirmişlerdi. Bu kayıp Marina’yı çok derinden sarsmıştı.

Mütevazı bir insan ve cesur bir savaşçı

1962 yılında Marina Eşba, Gürcistan SSC Sanatçılar Birliği'nin Abhaz şubesine başkanlık yapmaya başlamıştı. Bu görevdeki öncelikli amacı Abhazya sanatçılarının organizasyonlarını özerk yapmaktı. Çabaları boşuna gitmemişti: Birkaç yıl sonra, Eşba artık Abhazya SSC Sanatçılar Birliği'ne başkanlık yapıyordu. Fakat bu sonuç çokta kolay elde edilmemişti.  Marina'nın kendini cesur ve adil bir lider olarak gösterdiği uzun ve inatçı bir mücadele sonucunda mümkün olmuştu.

Olga Voytsehovskaya-Brendel, Marina’nın Sanatçılar Birliği’ndeki faaliyetlerinin en çarpıcı tezahürünün 1966’da Moskova’da Abhaz sanatçılarının karma sergisini düzenlediği organizasyon olduğunu yazıyor. Abhazya'da Gürcü baskılarının yoğun olduğu yıllarda bunun büyük bir zafer olduğunu çok iyi anlamalıyız.

Marina bu sergiye dahil edilecek eserleri şahsen seçmiş ve özellikle kendi eserlerini sergiye dahil etmemeye karar vermişti. Sergiye genç Abhaz heykeltıraşlar Viktor İvanba ve Yuri Çkadua'nın eserlerini çıkarılmıştı.

1966'da Abhaz televizyonunda ünlü gazeteci Vladimir Zantaria'nın Marina Eşba ile ilgili programı yayınlandı.

Kendisine adanmış olan programda Marina sadece bir kez ve çok kısa bir süreliğine kadrajda beliriyor, bu da izleyicinin bu kişinin tüm içsel gücünü anlaması için yeterli oluyor. Nazikçe ve düşünceli bir şekilde mücadelesini yorumluyor.

Marina, “Abhazya'da çalışan sanatçıların tamamına yakını Gürcistan'dan gönderilmişti. Atölyelerini, evlerini, dairelerini almış, iyi bir düzenlene kavuşturulmuşlardı. Önemli yerlere getiriliyorlardı. Bu çerçevede, biraz duygulanmıştım hatta: neden bu kadar haksızlıklar oluyordu ki, Abhaz kökenli bu kadar yetenekli ve genç sanatçı Abhaz okullarında okuyamıyor, Gürcü okullarına gidiyordu... Bu kadar yetenekli insanlar neden sakatlanmaya çalışılıyordu? Tabii ki, bu mücadeleye tüm varlığımla girdiğim söylenebilir, çünkü onlar [Gürcü liderliği] her şeye hazırdı. Hiçbir şekilde geri adım atmak istemediğimi çok net hissediyordum”, diye anlatıyor bu kısa görüntüde.

Güzeller güzeli bir kadın ve erkek yüreği

Marina samimi ve dobra dobra bir insandı ve hayatının çeşitli olaylarından da açıkça anlaşıldığı gibi nasıl arkadaş olunacağını biliyordu. Sıcak ilişkiler onu, önde gelen bir başka Abhaz siyasi ve devlet figürü olan Aslan Otırba’nın ailesi ile ve ardından da kızı Alla ile bağlıyordu… Abhazya'da tanınmış bir piyanist olan Alla Otırba, şuan Suhum'da yaşıyor ve Abhazya Dırmit Gulia İnsani Araştırmalar Enstitüsü'nde çalışıyor. Yaşamında önemli bir insan olan eski arkadaşını çok sıcak duygularla anıyor.

Marina ile 1960'lı yılların ortalarında tanıştıklarını belirtiyor.

Alla Otırba, “Marina ve babam iş dolayısı ile sıklıkla bir araya gelirlerdi. Bir keresinde babamla beraber bizim eve misafir gelmişti. Hemen kendisine dikkat çekiyordu. Şaşırtıcı derecede bir güzelliği vardı! O dönemlerde 15 yaşlarımdaydım. İnanılmaz derecede kadınsıydı, yumuşak bir gülümsemesi ve rahat bir iletişim şekli vardı. Bu kadar kadınsı bir görünüşünün yanında tam bir erkek karakterine sahipti. Çocuklarla hiç “agucuk gugucuk” olmazdı”, diye hatırlıyor.

Daha sonralarda Eşba ailesinin diğer üyeleriyle de tanışan Alla, Marina'nın çocukluğundan beri böyle net bir karakter sergilediğini, bunu Marina’nın annesinden çok defa duyduğunu belirtiyor.

Alla, Marina’nnın Moskova'da henüz küçücük bir çocuk iken bile, kendisinin Abhaz olduğunu net bir şekilde vurguladığını söylüyor ve Marina Eşba’nın okul yıllarından bir hikayesini anlatıyor, -“ [Moskova] okulunda, Marina soyadından dolayı ilgi uyandırmıştı, sınıf arkadaşları kim olduğunu ve nereden geldiğini soruyorlardı. Marina bunu babasıyla paylaştı. Babası ona kendinsin Abhaz olduğunu, Abhazya’nın da onun vatanı olduğunu anlatmıştı. Sözlerine annesinin Abhaz olmadığını milletine kendisi karar verebileceğini de eklemişti. Küçük kız çok düşünmeden cevap vermişti: baba ben senin gibiyim! Ertesi gün okula giderek adeta bir tören edasında sınıfa Abhaz olduğunun duyurusunu yapmıştı küçük Marina. Marina’nın kararlılığını o gün öğretmeni de fark etmişti”, diyor.

Özellikle Alla ve Marina 1990'lı yıllarda daha da yakınlaşıştı, çok ortak noktaları vardı. Hayatlarının en üzücü olaylarının bile benzer olduğu ortaya çıkmıştı: Hem Alla hem de Marina kız kardeşlerini kaybetmişlerdi.

Otırba, Marina ve kardeşi Liza’nın ilişkilerinden bahsederken, “Her zaman duygusal biri olmadığını söylerdi. Fakat kız kardeşi ile aralarında özel bir sevgi vardı”, diyor.

Kardeşinin vefatı Marina’yı çok derinden etkilemişti. O kadar çok üzülüyordu ki, sevdiği mesleğini bile yapmak istemiyordu.

Alla, “Bu olay (kız kardeşinin ölümü) Marina Teyze'ye çok ağır gelmişti, çalışmak istemiyordu. Annemle birlikte atölyeye dönmesi için onu ikna ettik. Ben, onun isteği üzerine onunla beraber atölyeye gidiyordum, ama her zaman geri dönüyorduk. Bir keresinde gene atölyeden ayrılmak üzereydik ki, bana sen git, ben kalıp çalışacağım dedi”, diye hatırlıyor.

Marina Eşba'nın yeteneği her zaman fark edilmiş ve talep görmüştü. Yetkili yayınlardaki uzmanlar çoğu zaman bunun hakkında yazıyorlardı. Fakat asıl önemli olan: eserlerinin sanattan çokta iyi anlamayan, halktan insanları bile etkiliyor olması idi. Eserlerinde bir hikaye, onların içinde hayat vardı. Ve bugün, onlarca yıl sonra bile, insanların içindeki kendilerine özel "tellerine" dokunarak, şahsi acılarını ve sevinçlerini uyandırarak hala dikkat çekiyorlar.

Marina Eşba kısa bir hastalıktan sonra 17 Mayıs 2002'de vefat etti. Her heykelinde ruhunun bir kısmını bırakarak, bir zamanlar onunla tanışmış olan herkese yüreğinin bir parçasınnı bırakarak, Abhazya ve Abhaz halkına en büyük mirasını bırakarak aramızdan ayrıldı.

Madalya tasarımcısı Marina Efremovna Eşba'nın eserleri hakkında buradan bilgi alabilirsiniz >>